Yitik Hazine Dürüstlük

Her insanın doğuşta varolan fıtratı aslında, bugün her neyin yokluğundan şikayet ediyorsak, işten tam olarak odur. Saf, temiz, dürüst, paylaşımcı, sevgili, saygılı, sıcakkanlı, ayrım yapmayan, bütünleştirici vb… Zamanla ailemiz, arkadaşlarımız, okulumuz, iş çevremiz gibi iletişim ve ilişki halinde olduğu çevrelerden öğrendiğimiz bilgiler, aldığımız sinyaller, gördüğümüz tutum ve davranışlar ile kendimize bazı yargılar ediniyor ve bunlarla kişisel davranışlarımızı şekillendiriyoruz. Bunun sonucunda ise toplumun bizim tarif ettiği kişiliğimiz ortaya çıkıyor. Yalancı, ikiyüzlü, sahtekar ve şımarık bir tip ya da dürüst, cesur ve vakur bir karakter sahibi… Tabi ki bu tanımlar örnek. Anlatmak istediğim kendimizi nasıl tanımladığımızdan ziyade toplumun bizi nasıl tanımladığıdır. Bu sebeple insan nasıl biri olduğunu öğrenmek istiyorsa aslında halk nazarındaki tanımına bakmalı.

Dürüstlükte, günümüzde kaybettiğimiz ve aradığımız bu kavramlardan, değerlerden biri…

Aslında her insanda bulunması gereken (ve aslında temelde bulunan) bir özellik iken, toplumda neden dürüst insanlar çok büyük bir erdem sahibi olarak gösteriliyor. Örneğin; hepimiz rast gelmiştir “İçi para dolu çantayı sahibine iade etti” haberlerine. Habercilikte bir tanım vardır; “Köpek adamı ısırırsa haber olmaz ama adam köpeği ısırırsa bu haberdir.” Bu açıdan baktığınız içi para dolu çantayı iade etmesi en fazla adamı ısıran köpek haberidir, zaten olması gereken bu ise, beklenen ve doğal olan bu ise neden bu haberler ultra puntolarla, garip seslendirmelerle servis ediliyor? Neden bu insanlar çok büyük bir erdem sahibiymiş gibi haberlere konu oluyor ki?

Ayrıca, birine bir şey söylediğinizde doğruluğuna inandırmak için bir kaç kez yemin etmenizde gerekebilir. Neden? Siz yalancımısınız? Dürüst değil misiniz? Yemin edince mi tamam oluyor dürüstlüğünüz? Yeminden öncesi yok mu?

Neden “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” gibi bir atasözümüz var ki? (Yazınca gerçekten düşündüm, acaba böyle bir atasözümüz yokta halk arasında çıkmış bir hurafeden mi ibaret diye) İnsanları yalana, yalan düşünmeye sevk ve teşvik eden.

Zaten dünyadaki yegane dürüst insanda biziz. Bizden başka herkes yalancı, herkes dolandırıcı ve sahtekar. Öyle değil mi, her ikramı bin bir korku ile geri çeviren, kilitli kapılar ardında sözüm ona yaşayan, asla bir başkasına güvenmeyen, sürekli bir niyet okuma gayreti ile sözleri değerlendiren bizler değil miyiz?

Yoksa, kokuşmuş ve çürümüş bir toplum olduğumuzun göstergesi değil mi bunlar? Kimse farkında olmayabilir mi bu acı gerçeğin? Biliyorum, aslında herkes farkında ama maalesef dürüst değiliz, bu durumu samimi ve içtenlikle itiraf edip, çözümü için çaba sarf edecek kadar.